VI. Kur’an ile Yetinme Fikri
Sünneti reddeden ve Kur’an bize yeterlidir diyerek Hz. Peygamberi devre dışı bırakan düşüncenin kökenleri, hicretin ilk yüzyıllarına kadar dayanmaktadır. İslâm’ın kaynaklarını rasyonalist bir eğilimle sadece Kur’an’a indirgeyen Hâricileri, 19. Yüzyılda Hindistan alt kıtasında ortaya çıkan HindKur’aniyyün ekolu izlemiştir. Kur’an yalnızca Kur’an sloganıyla kısa zamanda yüzbinleri etkileyen HindKur’ancılık akımı, kendilerine özgü Peygambersiz ve Sünnetsiz namaz yöntemini geliştirmeye kalkışmış, fakat namaz konusunda girdiği krizden çıkamayarak yükseldiği hızla düşüşe geçmiştir.
Hz. Peygamberi vahiy postacısı olarak görüp, Kur’an’ı bir ara kablosu hüviyetiyle ilettikten sonra Mü’minlerin hayatından yavaşça geri çekilen bir Peygamber telakkisi oluşturmak, Onu ve Misyonunu tarihin derinliklerine gömmek ile eş anlamlıdır.
Ümeyye b. Hâlid, bir gün Abdullah b. Ömer’e (r.a) “Biz mukim (hazarda) iken kılınan namaz ile korku namazını Kur’an’da bulurken, seferde kılınan namazın hükmünü bulamıyoruz” der. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer, “Kardeşim oğlu, biz bir şey bilmezken Allah(c.c.) bize Rasûlü’nü (s.a.s.) gönderdi. Dolayısıyla o ne yaparsa, biz de aynısını yaparız” demiştir.
Tâbiun hadis âlimi Eyyûb es-Sahtiyânî (ö. 131/748), “Birisine bir Sünnet rivayet ettiğinde o kişi sana, ‘onu bırak da bana Kur’an’dan cevap ver!’ derse, bil ki o sapıtmıştır.” diyerek ağır konuşur. Ayrıca, Sünneti hüccet olarak kabul etmek istemediği anlaşılan Kûfeli bir adam, İmam EbûHanîfe’nin (ö. 150/767) ilim meclisinde yanına yaklaşır ve ona “Şu hadisleri bırak!” der. Bunun üzerine EbûHanîfe adamı uyarır ve “Eğer Sünnet olmasaydı, hiçbirimiz Kur’an’ı anlamazdık!” diyerek tepki gösterir. Yine o, başka bir sözünde, “İnsanlar, içlerinde hâlihazırda hadis öğrenen/araştıranların varlığının devamlılığı sayesinde doğru-düzgün kalmaktadırlar. Hadis olmaksızın ilim öğrenmeye kalkıştıklarında ise ifsat olurlar”diyerek hadisin ilim talebesine katkısının altını çizmektedir.
“Selman el-Fârisî’ye müşrikler (alaylı bir üslupla) “Görüyorum ki dostunuz (Muhammed (s.a.s.)), size her şeyi hatta tuvalete nasıl oturacağınızı dahi öğretiyor!” dediklerinde Hz. Selman: “Evet” der ve Hz. Peygamberin (s.a.s.) tuvalet adabıyla ilgili tavsiyelerini art arda sıralar.
İbnü’l-Müseyyib fecrin doğuşundan (başka rivâyete göre, ikindiden) sonra namaz kılmaya devam eden bir adamı bundan nehyeder. Adam, “Ey Ebû Muhammed! Allah namazdan dolayı bana azap eder mi?” deyince o, “Hayır, ancak Allah Sünnete muhalefetinden dolayı sana azap eder” cevabını verir. Bu haber, Rasûlüllah’ın bir kısım Sünnetlerine mugayir hareketin doğru olmadığını hatırlatmaktadır. Bununla birlikte söz konusu rivâyetler, Allah Rasûlü’nün (s.a.s.) Sünnetinin bir Müslüman için ne ifade etmesi gerektiğini, Allah’ın Peygamberine verdiği yetkiyi ve Sünnetin dindeki değişmezleri belirlemedeki rolünü ortaya koymaktadır.
Sahâbenin büyüklerinden İmrân b. Husayn (r.a) (ö. 52), arkadaşlarıyla sohbet ediyordu:
Oradakilerden bir tanesi künyesiyle hitap ederek “Ey EbûNuceyd! Siz bize hadislerden bahsediyorsunuz, hâlbuki biz bunlarla ilgili Kur’an’da bir asıl bulamıyoruz” (Başka bir rivayette: “Bırakın bu hadisi yahu! Bize Kur’an’dan bahsedin”) deyince, İmrân (r.a) kızar ve adama şöyle der: “Sen Kur’an’ı okudun mu?” “Evet.” “Peki, Kur’an’ın hiçbir yerinde yatsı namazının farzının dört, akşam namazının üç, sabah namazının iki, öğle ve ikindi namazının da dört rekat olduğuna rastladın mı?” “Hayır.” “Peki, bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasûlüllah’tan öğrenmedik mi? Peki Kur’an’da kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar dirheme şu kadar zekât düştüğüne rastladın mı?” “Hayır.” Bunun üzerine Hz. İmrân (r.a.) şöyle der: “Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasûlüllah’tan öğrenmedik mi? Keza Kur’an’da “Eski evi (Kabe’yi) tavaf etsinler” (HaccSûresiâyet: 29) Bu âyeti okumadınız mı? Peki, orada Kâbe’yi yedi defa tavaf edin, Makam’ın arkasında iki rekât namaz kılın diye bir ifadeye rastladınız mı? Aynı şekilde Allah Rasûlü’nün buyurduğu şu hususlar Kur’an’da var mı? “Zekât tahsildarının bir yerde konaklaması ve zekât düşenlerin mallarını yanına getirmelerini istemesi, zekât vereceklerin mallarını uzağa götürüp tahsildara meşakkat vermeleri, kız kardeşleri birbirlerine vererek Mehir siz evlenmek İslam’da yoktur.”(EbûDâvûd, Zekât, 9; Cihâd, 63). Peki, Allah Teâlâ’nın Kur’an’ın da şöyle buyurduğunu duymadınız mı? “Rasûl size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının.”(HaşrSûresiâyet: 7)
Hz. İmrân (r.a.) daha sonra şöyle söyler: “Sizin bilginizin olmadığı, Rasulüllah’tan öğrendiğimiz daha başka şeyler de var. Ey insanlar! Rivayet ettiğimiz hadisleri alınız ve uyunuz. Uymazsanız vallahi sapıtırsınız.” Bunun üzerine adam: “Beni ihya ettiğin gibi, Allah da seni ihya etsin” diye, Hz. İmran’a (r.a) dua etmiştir.
Bakara Sûresi’nin 143. ve 144. âyetlerinden açıkça anlaşılmaktadır ki Mescid-i Haram’ın kıble yapılmasından önce Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanlar, başka bir kıbleye yönelerek namazı eda ediyorlardı.Allahu Teâlâ, kıblenin değiştirilmesi emrini verdiğinde dönülen ilk kıble de bizim tayin ettiğimiz kıbledir, diyerek tasdik etmiştir. Ancak, Kur’an-ı Kerîm’de o kıbleye ilk yönelme emrinin verildiği âyet hiçbir yerde yoktur. Eğer Hz. Peygambere (s.a.s.) Kur’an’a ilâveten başka vahiy gelmediyse, o zaman bu emri hangi yolla aldığı sorusu ortaya çıkıyor. Acaba bu, Hz. Peygambere (s.a.s.) Kur’an’da yazılı olmayan hükümlerin de geldiğinin açık delîli değil midir?”
Zeyd b. Hârise’nin Eşi Zeynep bintCahş’ı Boşaması ve Hz. Peygamberin Evlenmesi
Allah Rasûlü’nün azatlı kölesi ve evlatlığı olan Sahabe Zeyd b. Hârise, eşini (Zeynep bintCahş) boşar. Hz. Peygamber (s.a.s.), onun boşadığı kadını nikâhlar. Bunun üzerine münafıklar ve muhalifler, Allah Rasûlü’ne karşı şiddetli propaganda ve itirazlara girişirler. Allahu Teâlâ, bu itirazlara AhzabSûresi’nde cevap verir ve bu hususta onlara: “Peygamberimiz bu nikâhı kendisi yapmadı, aksine bizim emrimizle yaptı.” diye anlatır.
“...Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince biz onu seninle evlendirmiş olduk. Böylelikle evlâtlıkların kendilerinden ilişiklerini kestikleri (kadınlarla) evlenme konusunda Mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.” (AhzabSûresi âyet:37).
Bu âyet, geçmiş bir olayı anlatıyor. Asıl soru, bu olaydan önce Allahu Teâlâ tarafından Hz. Peygambere (s.a.s.) verilen: “Sen, Zeyd’in boşadığı kadınla nikâh kıy” emrinin Kur’an’da nerede geçtiğidir.
VII. Sünnet Hakkındaki Bazı Uyarılar
İrbâd b. Sâriye (r.a.)’den: Rasûlüllah (s.a.s.), bir gün aramızda ayağa kalktı ve: “Sizden birisi, koltuğuna yaslanmış bir halde oturarak Allah Teâlâ’nın, bu Kur’an’dakinden başka, herhangi bir şeyi haram kılmadığını mı zannediyor’? Dikkat edin! Şüphesiz ben de birtakım şeyleri emrettim, bazı şeyleri öğütledim ve bazı şeylerden de nehyettim. Onlar, miktar olarak Kur’an kadar, belki daha fazladır. Şüphesiz Allah, size, izni olmaksızın ehl-i kitab’ın evlerine girmeyi, onların kadınlarını dövmeyi, üzerlerine düşeni size verdikten sonra, meyvelerini yemeyi helâl kılmamıştır.” (Ebu Davud, Harâc, 33, hadis nr: 3048)
Ebu Hureyre (r.a), Allah Rasûlü (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu naklediyor: “Sizi kendi halinizle baş başa bıraktığım sürece beni bırakın. Zira sizden öncekiler çok soru sorduklarından ve Peygamberleri hakkında anlaşmazlığa düştüklerinden helak oldular. Sizi bir şeyden sakındırdığımda ondan kaçının. Size bir şeyi emrettiğimde, gücünüz oranında onu yerine getirin. Ardından şöyle devam etti: “Yüz çevirenler hariç ümmetimin tümü Cennete girecektir.” Bunun üzerine “yüz çevirenler kimlerdir Ey Allah’ın Rasûlü?” diye sorulunca Peygamber(s.a.s.) şöyle buyurdu: “Bana itaat edenler, cennete girecektir; bana itaat etmeyenler yüz çevirenlerdir.”
Abdurrahman b. Amr es-Sülemî ile Hucr b. Hucr; hakkında “Kendilerini (binek sağlayıp) bindirmen için sana geldikleri zaman, sen: ‘Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum’ deyince harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözlerinden yaş akarak dönen kimselerin aleyhine de (yol yoktur, Onlar da kınanmazlar)”. (TevbeSûresiâyet: 92) âyeti inenIrbâz b. Sâriye’nin yanına giderler. Selam verdikten sonra hem hastalığından dolayı geçmiş olsun demeye hem de ilim almaya geldiklerini söylerler. Bunun üzerine Irbâz b. Sâriye (r.a) şöyle der: Bir gün Rasûlüllah (s.a.s.) bize namaz kıldırdı. Sonra bize dönüp çok etkileyici bir öğüt verdi. Bu öğütten dolayı kalpler ürperdi, gözler yaşardı. Bizler: Ey Allah’ın Rasûlü! Bu öğüt, sanki ayrılmak üzere olan birinin öğüdüne benziyor, bari bize bir tavsiyede bulun, dedik. Bunun üzerine: “Size, Allah’a çok saygı duymanızı, başınıza bir Habeşli köle bile idareci olsa, onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Benden sonra sağ kalıp uzunca bir hayat sürenler, pek çok ihtilaflar görecekler. O zaman sizin üzerinize gerekli olan, benim Sünnetime ve doğru yolda olan halifelerin Sünnetine sarılmanızdır. Bu Sünnetlere sımsıkı sarılınız. Sonradan ortaya çıkarılmış bid’atlerden şiddetle kaçınınız. Çünkü her bid’at dalâlettir, sapıklıktır” buyurdular.
Son olarak,Abdullah b. Mes’ud: “Bir kimse kendisinin iyi veya kötü bir insan olduğunu öğrenmek istiyorsa Kur’an’a müracaat etsin. Eğer Kur’an’ı seviyorsa, Allah ve Resûlünü seviyor demektir.” sözüyle Allah ve Resûlullah sevgisinin ölçüsünü Kur’an’ı sevmeye bağlamıştır. Kur’an’ı sevmek, onu okumak, mânâlarını anlamak, hükümleriyle amel etmek, Hz. Peygamberin Sünnetlerine tâbî olmak ve onun emirlerini yerine getirmek suretiyle olur.” Diyerek Konferans tamamlandı. Bu vesile ile tekrar emeği geçenlere kalb-i şükranlarımı sunarım.
Kur’an ve Sünnet’e gerçek anlamda tabi olup, emredilenleri yapıp, yasaklananlardan kaçınanlardan olmamız duası ile sıhhat ve âfiyetler dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.