İlhami İnceöz

İlhami İnceöz

GÖKKUŞAĞI

GÖKKUŞAĞI

Göğü seyrediyorum uzun uzun…

Yağmurum, bulutum, günüm, güneşim, mavim, beyazım, sarım, rengarengim, gökkuşağım... Gökkuşağım!

Yüzünü görmek vardı şimdi, gökyüzünün mavi aynalarında parlayan bir nazlı suret gibi, ışıl ışıl. Sesini duymak vardı şimdi, bin yıllık özlemiyle Leyla’nın seslenmesini bekleyen Mecnun’un sevinciyle. Kokuna karışmak vardı şimdi, bin bir çiçeğin olduğu bir bahçede gezer gibi değil, yalnızca sen. Yalnızca sen kokan, o kızıl saçları, o ince boynu koklamak vardı.

Bir melek kucağı gibi, başını yaslayanın huzur içinde, sonsuza dek uyuyabileceği o göğse, başını, gönlünü, yüreğini, kaderini yaslamak vardı şimdi, Anadolu’yu fethe çıkan, bir gün elbet, Şehadetinden ve fethettiği toprakların sonsuza dek Türk kalacağını, yani O’na ait kalacağını adı gibi iyi bilen, bir Alpaslan edasıyla...

Göğü seyrediyorum uzun uzun…

Soruyorum kuşlara, pusulam şaşmış. Neresindeyim bu dünyanın? Horasan ne yana düşer Trablusgarp ne yana, Semerkant ne yana düşer, Delhi ne yana? Bakü ne yana düşer, İstanbul ne yana? Bendeki sensizlik, bölük pörçük, Türkler gibi, her yana düşer… Her bir yana… Binlerce şehir aklıma düşer, kalırım Bakü’de yol ortasında, buzdan bir duvar gibi, renksiz, ahenksiz, sessiz, ünlemsiz, önemsiz… Sen yokken!

Soruyorum kuşlara, gözlerinden özge diyar, teninden özge gurbet, yüreğinden özge zindan, ellerinden özge cellat var mıdır ki, beni buralarda O’na hasret koyar, O?

Ben bulutsam, o gökyüzümdür, kucaklasın beni. Ne durur? Ben bayraksam, o sahipsiz bir ülkedir, kucaklasın beni. Vatanım olur. Ben bugünsem, o yarınımdır, kucaklasın beni. Sonsuzluk, bizim olur. Ben yağmursam o gökkuşağımdır, kucaklasın beni. Gönlüm O’nun renklerinde erir, kaybolur. O olur… O olur…

Göğü seyrediyorum uzun uzun…

Upuzun bir mavilik ki, aklım her metrekaresine yüzünü resmeder. Bulutların yürüyüşü, rüzgarın fısıldayışı, dalgaların usulca kıyılarıma sokuluşu, kulaklarımda sesini yankılar. Kızıl saçlar, çekik gözler, ak pak ten, körpecik eller, o leb-i derya tebessüm… Ki uçsuz bucaksız, uzuyor, kaplıyor, sarıyor ruhumu düşlerimde, O’nun güzelliği…

Göğü seyrediyorum uzun uzun…

Yağmurum, bulutum, günüm, güneşim, mavim, beyazım, sarım, rengarengim, gökkuşağım... Gökkuşağım!

Gülüşüne tutulmanın tadını bilir, güneşe tutulan ay…

Sesine tutulmanın tadını bilir, rüzgâra tutulan dallar…

Yıl’dan uzak mesafe mi vardır, Ay’dan uzak hasret, Gün’den uzak bekleyiş…

gEL desen, ben, EL’lerinde olurum…

kAL desen, ‘’beni AL!’’ olurum.

Yağmurum, bulutum, günüm, güneşim, mavim, beyazım, sarım, rengarengim, gökkuşağım... Eyy Gökkuşağım!

Seni gördüm, renklendi tenim.

Bilmiyorum, Sensiz, ne olacağım!

Ne olacağım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İlhami İnceöz Arşivi