İlhami İnceöz

İlhami İnceöz

’'BOZUKLAR, BOZUKSUN!’’ DİYOR, ''BENCİLLER, BENCİLSİN! RİYAKARLAR, RİYAKARSIN!’’

’'BOZUKLAR, BOZUKSUN!’’ DİYOR,

''BENCİLLER, BENCİLSİN! RİYAKARLAR, RİYAKARSIN!’’

Çoğu insan eleştirmenin ne olduğundan bihaber, etrafındakiler hakkında akla izana sığmayacak derecede zanda bulunur.

İnsan, etrafındakileri normal kabul edebilmek için zoraki, sevmediklerinin eksikliklerini bulup, ortaya çıkarmaya çabalıyor. Bunu da kendine meziyet sayıyor. Ödül bekleyenlerini bile çok gördüm. ‘’ilk ben demiştim, ben biliyordum!’’

‘’Olduğu gibi kabullenme yahut olduğu gibi bırakma!’’ anlayışlarını ancak kendileri için tanınmış bir hak edasıyla istiyorlar.

Bir insanı değiştirmeden kabullenmek zorlarına gittiği gibi, onu olduğu halde görmek dahi istemiyorlar.

Mutlaka değiştirilmesi gerektiğine, (yani bozukluğunu düzeltme gayesi) niyeyse inanıyor, ellerinden geleni de yapıyorlar, bunun için.

Kimse, kimsenin ne istediğini umursamıyor, umursuyor görünüyor fakat işin içinde kendi bencilliklerinin, menfaatlerinin olduğunu hep, bir örtüyle gizliyorlar. Yakalandıklarında, kendilerini ele verdiklerinde de, aynı kutsal örtü, başka bir saldırı biçimi olarak tekrar tekrar karşısındaki insana yöneliyor. Misal, müsrifler, sevmediği kişilerin sevmedikleri huylarını sayarken, ilk olarak onun cimriliğinden söz ediyor. Bu çok konuşanların eleştirdiği kişide ilk dile getirdiği efendi yahut suskun biri demesi gibidir. Yani kendine göre kıyaslarsa, öyledir. Yine, benciller, sevmediği birinin en çok bencil olduğundan, saygısızlar, karşısındakinin kendisine hiç saygı duymadığından, aptal olansa, eleştirdiği kişinin aptallığından ilk önce dem vurur. Asla, ‘’ben böyle olduğum için, bana böyle davranmıştır!’’ diye düşünmezler. Eleştirdiği kişi bencildir, çünkü eleştirenin bencillik etmesine izin vermemiştir, vermiyordur. Veya eleştiren müsriftir, eleştirilen ise müsrifliğe izin vermeyen yahut müsrifliği hoş görmeyen olsa bile, eleştirenin gözünde öyledir artık.

………..

Yine, ‘’Riyakarlık, kanımıza işlemiş!’’, demek, yetmez olmuş artık. Riyakârlık kan gibi vücudumuzun damarlarında bulunan elzemlerden biri olarak doğuyor hale gelmişiz, bir insan olarak… Belki de yeniçağın, modern insanın, en gözde getirisi, ‘’riyakarlık sıvısı eksikliği hastalığına düçar olmuş bir İnsan’’ olarak doğabilmeyi başarabilmektir. (Ben esnafım, ben riyâkâr olabilirim, siz olmayın! Riyâa verdim, röşvet değüldür deyü almadılar! diye yakınanlardanım…)

Yeniden doğuşları arzulayan insan nesli-olarak yaşayanlar, bunu dahi bir meta olarak pazarlama çağındadır artık. Birini överken ilk söyledikleri şey, ‘’hiç riyâkâr biri değildir!’’ Demek oluyor, kademe atlatmak için sevdikleri insana... Ne güzel!

Neye göre? Kime göre? Sana göre mi, bana göre mi? Kitaba, imana göre mi? Her, ‘’güyâ mümin’’ riyakâra göre mi daha az riyâkâr?

Sertifikasını veren, imanını da elbet ölçmüştür, herhalde?

''Ne denli uzun gelirse bayramdan önceki gece

O denli uzun ve sıkıcı geldi bugün bana... ''(Romeo ve Jüliet’ten)

Okuyuver diye, İş bu satırları yazdım, düzelttim, bu yüzden sana!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İlhami İnceöz Arşivi

DUA

31 Ağustos 2025 Pazar 14:14