Ömer Lütfi Ersöz

Ömer Lütfi Ersöz

İslamın Şiir Ve Edebiyata Bakışı (1)

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubemizin Cumartesi günleridüzenlediği Kültürel Etkinlikleri kapsamında geçtiğimiz hafta, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap Dili Ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Görevlisi Sayın Prof. Dr. Ahmet Kazım Ürün Bey’in; İslâm’ın Şiir Ve Edebiyata Bakışı konulu Konferansı vardı. Hakikaten çok özlü ve mükemmeldi. Bu güzel etkinliklerin yapılmasına vesile olan başta TYB Konya Şube Başkanımız M. Ali Köseoğlu olmak üzere bütün emeği geçenlere kalb-i şükranlarımı sunarım.  Siz değerli okuyucularıma bu güzel sunumu aktarmak istiyorum:

“Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle yüce dinimizin dünya üzerindeki en seçkin temsilcisi olan Peygamberimizin yaşadığı toplumu sosyo-kültürel açıdan kısaca tanıttıktan sonra gerek Kurân-ı Kerim’den ayetler gerekse Peygamberimizin sözleri ışığında konuyu değerlendirmek istiyorum.

Malumunuz üzere Peygamberimizin yaşadığı ve dolayısıyla İslamiyet’in doğduğu yer olan Mekke, Arabistan yarımadasının güneyinde yer alan bir şehirdir. Tarihin derinliklerine inildiğinde insanlık tarihinin bu yarımada üzerinde başladığını görürüz. Hz. Adem’in yeryüzünde bu yarımada üzerinde hayata ilk adımını attığı  ve Mekke yakınlarında Arafatta Hz. Havva ile buluştuğu rivayet edilir. Daha sonraki yıllarda Hz. Nuh Aleyhisselam’ın Yarımadanın kuzey kısmında hayat sürdürdüğü ve oğullarından biri olan Sam’dan Samiler diye adlandırdığımız Akadlar, Asurlular, Kenanlılar, Nabatlılar gibi toplulukların türediği nakledilir.

Tarih boyunca bu yarımada üzerinde yaşamış topluluklardan kutsal kitaplarda ve diğer önemli kaynaklarda sıkça geçenleri detaylara inmeden sadece isimleriyle zikretmek istiyorum.

Hz. Nuh’un torunu İrem’in neslinden geldiği rivayet edilen AD, Tevrat’ta dünyanın en eski milleti olarak belirtilen kimi kaynaklarda Akabe Körfezi ile Lut Gölü arasında yerleşik, bazı kaynaklarda ise Babil çevresinde yerleşik iken Babil Kulesinin yıkılmasından sonra Hicaza göç eden Edom’un kavmi AMALİKA, Salih Peygamberin kavmi olan Medine ile Şam arasında yerleşik SEMUD ve Hz. Musa’nın Mısır’dan kaçıp kendilerine sığındığı Ürdün Suriye arasında  yaşamış MEDYEN kavimleri bu yarımadada yaşamışlar. Ancak bu kavimler nesli kesilmiş kavimler olarak bilinir.

Günümüzde bu yarımada üzerinde yaşayanların büyük bir kısmını teşkil eden Araplar,  iki gruba ayrılır. Halis Araplar ki bunlar anavatanı Yemen olan Kahtaniler’dir. Bu bölgede kurulan ilk devlet Main Devleti İkinci devlet SEBA devletidir. Ünlü Seba hükümdarı Belkıs ile Hz.Süleyman arasında geçen olay ile Yemen Valisi Ebrehe’ninSana’da yaptığı el-Kulleys tapınağını gölgede bıraktığı için Ka’be’yi yıkmak istemesi ancak sonuçta ilahî gazaba uğraması olayı hepinizin malumudur.

İkinci gurup ise Sonradan Araplaşanlardır. Mekke’ye gelen Hz. İbrahim ve Hacer validemizin oğlu Hz. İsmail’in bir Arap kabilesi olan Curhum kabilesinden bir kadınla evlenmesinden sonra oluşan nesildir. Hz. Peygamber bu tabakadan gelmiştir. Bunlara el-‘Adnâniyyûn / Kuzey Arapları denir. Hz.İsmail ve Hz.İbrahim’in asıl dilleri İbranice veya Keldanca olduğu rivayet edilir.

Oldukça zengin bir geçmişe sahip bu yarımadanın güney batısında yer alan Mekke’de dünyaya gelen Peygamberimiz, çocukluk ve gençlik dönemlerini, şiirin önemli bir toplumsal değer olarak kabul edildiği Cahiliye Döneminde geçirir. Bu dönemde şiir, bir üstünlük ölçütüdür. Şair ise, toplumda önemli bir saygınlığa sahiptir. Ünlü Cahiliye şairi İmru’u’l-Kays’ın “جرحاللسانكجرحاليد”“Dil yarası el yarası gibidir”sözünde ifade edildiği gibi dilin çok etkili olduğu bir dönemdir. Her yıl düzenlenen Ukaz, Mirbed, Zu’l-Mecaz, Dumetu’l-Cendel ve Suhar gibi panayırlarda şiir müsabakaları yapılmakta ve bu yarışmalarda dereceye giren şiirler, Kabe-i Muazzamanın duvarına asılmaktadır. Bu şiirler “muallaka şiirleri”, söyleyenleri de “muallaka şairleri” olarak adlandırılır. En ünlüleri; İmru’u’l-Kays, Züheyr b. EbîSulmâ, Lebîd b. Rebî’a, en-Nâbiğa ez-Zubyânî, Amr b. Gulsûm,  Antara b. Şeddad, el-Haris b. Hillizave  el-Aşâ’dır.

Bu arada şiirin çıkışı ile ilgili birkaç şey söylemekte yarar vardır diye düşünüyorum. Şiir’in teğanni yani musiki ile başladığı rivayet edilir. İlahlara meliklere terennüm şekilde söylenen bu şiirlerin vezin haline getirilmesi de o günün vazgeçilmez ulaşım aracı olan devenin hareket halindeki ritminden HIDA denen deve ezgisinin çıktığı bunun da daha sonra aruzun ilham kaynağı olduğu rivayet edilir.

Böylesi kültürel düzeyi yüksek bir topluma inen Kuran-ı Kerîm ve Peygamberimizin söyledikleri bizim İslam’ın şiir ve edebiyata bakışını belirlemede temel dayanağımız olacaktır. Bu konuda inen ayetlere ve Peygamberimizin sözlerine geçmeden önce Peygamberimizin çeşitli vesilelerle diyalog kurduğu şahsiyetlere değinmek istiyorum.

Bu konuda şüphesiz en öne çıkan kişi meşhur Cahiliye şairi Zuheyr b. EbîSulmâ’nın oğlu Ka’b b. Zuheyr(ölm. 662)’dir.  Hz. Peygamber s.a.v.’ın baba Zuheyr hakkında şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: “ Biz hatiplerin ve belağat sahibi kimselerin sözlerini de, Zuheyr b. EbîSulma’nın sözlerini de dinledik. Hiç kimseden Züheyr’in sözüne denk bir söz işitmedik.” Devam edecek…

Bu yazı toplam 2028 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.