Fatih Uslu

Fatih Uslu

Kınalı Kuş

Kınalı Kuş

Kınalı kuş, benim samimi bir dostumdu.

Saflığın, masumiyetin sembolüydü.

Yakalamıştım onu.

Kaçmayı denemeyi düşünüyor, fakat umutsuzluk beynini kemiriyordu.

Çok zarif bir fiziği vardı, gerdanları al-kızıldan sarıya geçmek için çırpınıyordu.

Yumuşacıktı.

Tüylerine dokununca, saflığı, sıcaklığı, dostluğu çok iyi hissediyordum avucumun içinde.

Yıllar önce Toros Dağlarının güney yamaçlarında yakaladığım kınalı kuşlarının üzerimde bıraktığı etkiydi bu.

Çocukluk yıllarımda arkadaşlarımla kapanlar kurar ve çok sayıda kuş yakalardık.

Kınalı kuşları çok sevmemize karşın, kapanda tutmuş olduğumuz kınalıların bir kısmını masum bakışlarına dayanamayarak doğaya geri bıraktığımız olmuşsa da, o küçücük kuşları odun ateşinde pişirip yediğimiz daha çok olmuştur.

Yakalamış olduğumuz kınalı kuşların kafasını koparıp, atardık. Bir kaç saat sonra karıncaların istilasına uğrayan baş bir taraftan doğaya karışırken, diğer tarafta közlenmiş ateşe atılan kınalıların yağının ateşe düşmesiyle ortalığa yayılan koku, salgıları harekete geçirirdi.

Kapanda yakalamış olduğum binlerce kınalı kuşun bir solucan uğruna verdikleri hayat mücadelesini yıllar sonra bana hatırlatan olayların ilkinde, arabamla yolda giderken birden durakladım. Sanki yıllardır çeşitli nedenlerden görüşemediğim bir dostumu görmüş gibi, hemen arabamın kontağını kapattım.

Yaklaşık yarım saat onu izledim.

Hiç değişmemişti, ayakları yine çok zarif, gerdanları ise tatlı kızıldı.

Benden hiç rahatsız olmamıştı.

Kellesini koparıp, tenini ateşe atmayacağımın farkındaydı.

Büyük büyük babasının başına gelenler, onun başına gelmeyecekti.

Bir süre göz göze gelip, birbirimizi temaşa ettikten sonra ayrılmıştık, kalbimiz ayrılamadı oradan.

Yıllar sonra…

Hayatını yalılarda geçirmiş zengin bir pastoral ressam, önemli bir sosyete mekânı olan Harbiye Askeri Müzesi'nde resimlerini sergilemeye karar vermişti. Bense orada zorunlu bir görev için vazifeli bulunuyordum.

O, onun resmini çizmişti.

Ressamın adı Zeynep Şahin'di.

“Niye benim oryantal sevgilimi sosyetenin içine çıkardı” diye kızmıştım ona.

Onu, orada görünce şaşakaldım.

Mutluluk, şaşkınlık, özlem ve yılların unutturtamadığı kendime olan kinim…

Kinim depreşmişti, kendime.

Zeynep Hanım’ın fırçaları da hakikaten hafifti, tıpkı kınalı kuşun tüyleri gibi.

Bir kez daha onu iyice süzmüş, sabit bir noktaya bakmak suretiyle dalmış ve uzun süre kendime gelememiştim.

Sımsıcaktı teni, yumuşacıktı tüyü, çok seviyordum onu. Ansızın kafasını çekip-koparıp vücudunu kanlı poşete koyuyordum. Kafası koptuktan birkaç saniye sonra, son bir titreme ile son nefesini verirdi o. Elimle vücut ısısını kontrol eder, öldükten birkaç dakika sonra vücudunun soğuduğunu fark ederdim.

Kafalar, sol yanımdan sarkan poşete, ala kanlı vücutsa diğer tarafımdaki poşete konulurdu hep.

Yakılacak ilk ateşe kadar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatih Uslu Arşivi