
İlhami İnceöz
Aksaray’ı Benden İyi Bilen-1: Gertrude Bell / Önce Fragman
Aksaray’ı Benden İyi Bilen-1: Gertrude Bell
Önce Fragman
Gertrude Lowthian Bell, 14 Temmuz 1868 yılında İngiltere’nin Durham şehrinde bir ‘’Sir’’ kızı olarak doğdu. Tarih eğitiminin yanı sıra Farsça, Arapça, Almanca, Fransızca, Çince, Japonca ve Türkçe gibi dilleri de öğrenerek kendisini, merak ettiği o büyülü Doğu’ya hazırladı. 1892 ile 1913 yılları arasında İran, Irak, Suriye, Filistin, Ürdün, Arabistan ve Türkiye gibi coğrafyalarda yaptığı altı uzun yolculuk, onun hayatının dönüm noktası oldu. Bu keşifler sırasında topladığı bilgiler ve çektiği sayısız fotoğraf, hem bilim çevrelerinin hem de dönemin istihbarat servislerinin dikkatini çekti. İngilizler’in önderliğinde, Fransızlar ve İtalyanlar da kullandı, Osmanlı peşine düştü…
1914’ten itibaren edindiği değerli bilgileri, haritaları ve fotoğrafları İngiliz ordusu ve istihbaratıyla paylaşmaya başladı. Hatta Birinci Dünya Savaşı sırasında Kahire’deki İngiliz ordu istihbaratında aktif görev aldı. Ortadoğu’nun siyasi haritası çizilirken İngiliz Devleti için vazgeçilmez bir uzman haline geldi. Savaşın ardından Irak Krallığı’nın kültür danışmanı olarak Bağdat’a yerleşen Bell, burada ulusal bir müze kurulması çalışmalarına öncülük etti. 1926 yılında Bağdat’ta İngiliz mezarlığına gömüldüğünde, 58 yaşındaydı ve şükür ki sonrasında öyle de kaldı. Miras olarak edindiklerini yaşadığı Bağdat’a, kurdurduğu ulusal müzeye bıraktı. Saddam sonrası, Amerikan kuvvetlerinin yağmaladığı noktalardan birisi de Bell’in bu mirasıdır.
Gertrude Bell Gezileri ve Osmanlı’nın Kaderinin Değiştiği Nokta:
1899-1911 Yılları Gezileri ve 1907 Konya-Karaman-Aksaray Gezisi
İngiliz seyyah Gertrude Bell, Anadolu topraklarında pek çok kez araştırma gezisine çıkmıştır. Bu geziler farklı bölge ve şehirlerle, ilk kez 1899 yılında Çanakkale-İstanbul, İzmir, Mudanya ve Bursa bölgesi gezisiyle başlar. İkinci kez 1902 yılında Kuzey Afrika gezisi dönüşü ailesinden ayrılarak, yalnız başına İzmir ve antik bölgeleri Bergama, Sard, Efes’e uğramış, ardından Rodos ve Kıbrıs’a geçmiştir.
Sonrası 1905 yılında İskenderun’dan başlayarak, Osmaniye, Kadirli, Adana, Mersin, Tarsus, Silifke, Konya, Karaman ardından, Eskişehir üzerinden İzmit ve İstanbul’da son bulmuştur. Bu ve ileri ki yıllarda Anadolu’dan edindiği bilgiler sonrasında Türkleri ve devletini tanımak hakkında bir uzmana dönüşecek olan Bell, aynı şekilde Arap topraklarında da yaptığı geziler ile çöl Arapları üzerinde aynı tecrübeye sahip olacaktır.
1907 yılında Arkeolog W. Ramsey ile beraber çalışma kararı alan Bell Anadolu’ya döner. İzmir’den başlayan gezisi, Aydın, Manisa, Denizli, Isparta, Konya, Karaman ve Aksaray’da son bulmuştur. Bu gezide Arkelog William M. Ramsey ile Karaman’daki bir arkeoloji kazısına katılır. Karaman’daki Binbir Kilise analizlerini, bu iki isim 1909’da kitaplaştırmıştır. Burada Konya Askeri konsülü olan Binbaşı Doughty Wylie ile tanışarak, aşık olurlar.
Ömrünün ilerleyen yıllarında bu tanışma aslında, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun, hem Ortadoğu’nun ve Arapların, hem de İngiliz devletinin kaderini değiştiren bir aşka basamak teşkil edecektir. Yine tarihin cilvesi diyeceğimiz nokta belki de tam burasıdır. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasına giden yolda, buradaki tanışmanın kahramanlarının ileride mektuplarla birbirlerine duymaya başladıkları aşk ve tutku, ikisinin hayatını etkilediği gibi, biz Türkler içinse, olumsuz yönde yansımalarını getirecektir. Gertrude Bell’in burada tanıştığı Binbaşı Wiylie, en son ve en büyük aşkı olurken, ileride onu kaybetmenin acısı ile Türklere karşı duyduğu kin ve mücadele hırsı, bir araya gelecektir.
Oraya geleceğiz ama öncesinde kazıya devam edelim. Ramsey’in yanından ayrılarak Karaman üzerinden Aksaray’a da geçen Bell, burada araştırmalar yapmış, yüzlerce fotoğraf çekmiştir. Gittiği her yer de köyleri, şehir merkezlerini, gördüğü ve yaşadıklarını günlüğüne kaydeden ve belgeleyen Bell, o dönem ki Aksaray şehir merkezi ve köylerinde Aksaray’ın kıymetli tarihsel yapılarını kayıt altına almıştır.
1909 yılı içerisinde Bağdat, Musul, Cizre, Diyarbakır, Harput, Malatya, Darende, Tomarza, Kayseri, Ereğli ve Konya’nın da dâhil olduğu bir inceleme gezisinden İstanbul’a dönmüştür.
1911 yılında ise Bağdat tarafından Mardin, Urfa, Antep civarlarında bulunmuştur. Uğradığı Karkamış’ta arkeoloji çalışmalarını sürdüren Bell’in, yaptığı tüm seyahatlerdeki akademik çalışmalarının başka bir yan amacı daha vardı. Bir Hristiyan olarak, İncil ve Tevrat’ta ismi geçen şehirlerde anlatılan olaylara dair kanıt bulmayı da umuyordu. 1894-1917 yılları arasında yaptığı gezilerde aynı maksatla Anadolu’da ve Ortadoğu’da, öncelikle eski milletlere ait antik kalıntılar, ören yerleri ve ilk dönem kiliselerin kendince keşfini yapıyor, bunun yanında, tarihi camiler, yakın dönem kiliseler, türbeler, hanlar, kervansaraylar, medreseler gibi çağında yaşayan tarihi yapıları da, bilgi ve fotoğraflarla kayıt altına alıyordu.
1919 yılında, son kez Halep üzerinden Güney Anadolu’ya erişerek Malatya, Elazığ ve Maraş’a kadar uğramıştır. Bell, burada Türklere karşı örgütlenmede ve savaşmada liderlik yapanlarla görüştüğü gibi, kendisi de artık rütbece bir İngiliz Albay’ı idi. Gertrude Bell, verdiği bilgiler, haritalar ve emeklerine karşılık, Türklerin doğuda büyük kayıplara uğramasını sağladığı için, üyesi bulunduğu Kraliyet Coğrafya Kurumu tarafından da madalyayla ödüllendirilecektir. ( Davut HUT: Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 35, İstanbul 2016, 117-166. Gertrude l. Bell’in osmanlı coğrafyasındaki faaliyetleri ve ırak krallığı’nın kurulmasındaki rolü)
Gertrude Bell’in Aşk Hayatında, İşler Düzenli Gitseydi,
‘’Osmanlı İmparatorluğu, Belki de 1892’de, Yıkılmaktan Kurtarılabilirdi!’’
Burada bir de ‘’yalnız gezgin Bell’’in hazin aşk hayatını kısaca hatırlayalım. İyi bir eğitim almış varlıklı bir babanın çocuğu olan Bell, ömrünün son yıllarına kadar kendisine bağlanacağı bir hayat arkadaşı denemeleri de yapmıştır. Ve bunların, biz Türkler için makûs sonuçları olmuştur. İlki henüz 24 yaşındayken,1892’de İran’da elçilik sekreteri Henry Cadogan ile ailesinden gizli olarak nişanlansa da, aile baskısıyla ayrılarak aynı yıl İngiltere’ye dönmüştür. Eğer bu nişanlılık evliliğe dönmüş olsaydı, kim bilir, tarihin cilvesi olarak belki de Bell’den sadece doğu da bulunmuş bir araştırmacı, gezgin, çevirmen, bir evli yazar olarak da bahsede bilirdik? Yani seveni, sevdiğine verselerdi, ‘’Osmanlı İmparatorluğu, 1920’lerde İstiklal harbiyle değil, belki de 1892’de, kendiliğinden Yıkılmaktan Kurtarılabilirdi!’’ Neyse!
İleri ki yıllarda da talipleri ile kendisinin bulduğu sevgili adayları, savaş, siyasi, coğrafi yolculuklar ve mesafeler gibi bazı denksizlikler yüzünden istediği sonuca varmamıştır. Bunlardan biri olan, İngiliz devleti Uzak Asya sömürgecisi Sir Frank Swettenham’la 1907-1909 yılları arasında yaklaşık 2 sene kadar aşkla mektuplaşsa da, o da mektuplarda kalır. Keşke, Kalmasaydı! Evlenselerdi! Bell, hoşlandığı ve mektuplaştığı bu adamla beraber, uğradığı ve gezdiği Uzak Asya’da, Çin’de, Japonya’da, Hindistan’da yaşamayı seçseydi eğer, ‘’Osmanlı İmparatorluğu, bir kez daha belki de 1909’da, Halâ Yıkılmaktan Kurtarılabilirdi!’’ Ama bilemedik, göremedik, günlüğünde kalan bu aşkı! Peşine onca ajan taktığımız halde, eli boş kalan Ah Jön Türkler!
Asıl ve son büyük macera yine bu sömürgeciyle aynı döneme denk düşer. Osmanlı topraklarında seyyah olarak bulunduğu sırada 1907 yılında Konya’da kıvılcım alır. İngiltere’nin Konya Askeri Konsülü olarak görev yapan, Konya’ya geldiğinde tanıştığı ve ömrünün en büyük aşkı olacak Binbaşı Doughty Wylie ile olan karşılaşması, sonrasında sürekli olarak mektuplarla devam edecek ve aşka dönecektir.
Mektuplarla tutuşan bu aşk sürmekteyken 1914 yılında, bir davetle bir kez daha Osmanlı topraklarına çağrılan Bell, İstanbul’da İngiliz elçisi ve Talat Paşa ile görüşür. İstanbul’dan İngiltere’ye dönüşünde, başlayan I. Dünya Savaşı dolayısıyla da, öncelikle Fransa’da, Kızılhaç’ta bir süre görev yapacaktır.
Aşkları, Binbaşı’nın evliliği yüzünden gizli olarak sürse de, Bell’in Wylie’ye duyduğu aşk, günden güne artmaktadır. Öyle ki Bell’e göre bu sevda, artık imkansız ve vazgeçilmez bir tutkuya dönmüştür. Fakat Binbaşı’nın Çanakkale Cephesi’ne atanması, bu aşkı daha da zorlaştıracaktır. Resmen evli olan Binbaşı Wylie ile Londra’da, cepheye gitmeden önce üç-beş gün bir araya gelseler de, bu aşkın sonu kısa olacaktır.
Çanakkale’de Türklere karşı savaşmaya giden sözde Türk dostu, Binbaşı Wylie, Çanakkale cephesine vardığında, Seddülbahir bölgesinde katıldığı bir saldırıda, Seddülbahir köyü sırtlarında TÜRK bir keskin nişancı tarafından vurularak öldürülmüştür. İşte bu da, Osmanlı’nın talihinin bir daha onulmayacak şekilde karaya döndüğü gün olur!Böylelikle, Bell’in son ama en büyük aşkı da, Türkler tarafından Gelibolu’da elinden alınmıştır.
Binbaşı Doughty Wylie ile 1913’te kuvvetlenen bu aşkı, 1915 yılında cepheden gönderilen hazin mektuplara gömülmüştür. Ama savaş çıkmamış olsaydı, belki evlenecekler, Osmanlı da büyük bir düşmanından, sözde Türk dostu olan kocası sayesinde, fikirlerine yahut Türk düşmanlığına ket vurularak, yine yıkılmaktan kurtulmuş olacaktı. Ama bu da bizim için gerçekleşmemiştir.
Türk töresine uyup, seveni sevdiğine verme azmimizle, ‘’keşke şu yalnız kadını, yirmi yıl öncesinde fark edip, biriyle olsun evlendirmeyi başarabilseydik! Ahh işte, Ahh biz Türkler!’’
‘’Osmanlı İmparatorluğu, belki de 1907’de Konya’da Yıkılmıştır!’’
Osmanlı’nın yıkılışına giden yolda bu tanışma anı bana şunu düşündürür. ‘’Osmanlı İmparatorluğu, belki de 1907’de Konya’da Yıkılmıştır!’’ çünkü bu iki aşık olumsuz şartlarda karşılaşmış ve birbirlerinden hoşlandıkları gibi kavuşamamıştır. Ve sonraki yaşanılanlara sebep olmuşlardır.
Bell’in aksine kendisi Türk dostu olarak bilinen Binbaşı Wylie, olumlu şartlar altında Bell ile karşılaşmış olsaydı belki de, yaşanıp bitecek birkaç senelik bir aşk yahut uzun süreli ama pek de geçim ve beraberlik barındırmayan, uğruna bir milletten intikam almaya yöneltmeyen bir ilişkiye de dönebilirdi. Yahut mutlu mesut, Konya ya da Mersin’de yaşanmış bir çiftin hayat hikayesi olarak da kalabilirdi. Ve saire, vesaire… İhtimaller sayıca elbette çok fazla. Keşke öyle olsaydı! Ama bu aşk yüzünden, GERÇEK’te, olanlar, bize oldu!
Şunu da hatırlatayım, bu iki aşıktan binbaşı ve karısı yeni evli bir çift iken, Bell yalnız ve Cemal Süreya’nın deyişiyle aslında gerçek hayattaki rolüyle, işgalci bir aşıktır. Aralarındaki ‘’etkilenme de ‘’Yıkıcı bir aşk!’’ sayılabilir, çünkü filmin sonunda başkadın, koskoca bir İmparatorluğu bölüyor!’’
Cemal Süreya’nın sanki Gertrude Bell için yazdığı ‘’Bu Bizim ki’’ adlı şiirinin şu kısımlarını okursanız, bu aşkı daha iyi anlayacaksınız: Yıkıcı bir aşk bu, Yıkıyor milletin ortasına, Tutku yükünü. (Bell’in tutkusu hayatını ve bizim hayatımızı değiştirir) Yasadışı bir aşk bu, Evlenmeyi Hiç mi hiç düşünmüyor.(Wylie aslında evlenmeyi düşünmemektedir.) Kökü dışarda bir aşk, Dante ile Beatrice'inkine, Fena öykünüyor.(Bell’in Fransız romantikliği çöl tutkusu, aşkı bu seviyeye çıkarmıştır) İşgalci bir aşk bu, Samanlık sevişenin diyor, Başka şey demiyor! (Burası da, Londra’da buluştukları 4 günü ve günlüklerde yazmadıklarını kasteder.)
Yine son bir ayrıntı olarak Bell, dışarıdan bakıldığında, aslında savaş yüzünden, 3.kez yine evlenememiştir. Kendisini işe ve intikama buran Bell, Osmanlı’dan ya da Türklerden öcünü, devletlerini yıkarak almıştır! Keşke Anadolu’da gezerken, namaz kılan bir Türkle evlendirebilseydik işte!
Ya Sonra?
Fransa’da Kızılhaç’ta bulunduğu sırada son aşkının Çanakkale’de ölüm haberini almasıyla Bell’in Türklere karşı tutumları, bulduğu her fırsatta onlar zararına mücadele etmeye yönelecektir.. Örneğin, Kasım 1915’te Arap Bürosu emriyle geldiği Kahire’de, 1916 yılında Şerif Hüseyin ayaklanmasını hazırlayanlar arasında bulunması, aynı yıl Irak’ın işgaline yardımları, Kutülammare’de Halil Kut’a karşı cephede bulunması gibi…
Daha nice örneklerde görüleceği ve anlaşılabileceği üzere Gertrude Bell, sevdiğini kaybetmenin acısıyla derinden sarsılarak, Türklere ve Osmanlı İmparatorluğuna duyduğu kini Ortadoğu topraklarında Osmanlı hakimiyetini kaldırmak, ayrılıkçı Arap aşiretlerini kışkırtmak için yaptıklarıyla ve yaptırdıklarıyla ortaya koyacaktır. Bu konuda da, en büyük yardımcı olarak 1913’te Arap çöllerinde bir kazıda tanıştığı, Bell sonrası Türklere karşı mücadelesiyle İngiliz ve Ortadoğu tarihine geçecek ajan Lawrence’i kullanacaktır. Bell eğitimli ve yetiştirmesi olan tehlikeli İngiliz ajanı Lawrence ile Arap Bürosu çatısı altında, sürekli işbirliğinde bulunacaktır.
Thomas E. Lawrence ile Gertrude Bell I. Dünya savaşı başladığında Winston Churchill’in kurdurduğu Arap Bürosu’nda, ilk olarak 1914’te Gertrude Bell’in idari görev almasıyla, bir araya geldiler. Bell’in tecrübesi ve aklıyla yönlendirdiği ajanlardan biri olan Lawrence, 1915’te Kahire’de, diğer ajanlar gibi İngiliz Hükümetinin Türklere karşı savaşacak olan Arapları örgütleme-kışkırtma harekâtlarında yer alan, onlarca akademik ya da askeri personellerden sadece biriydi. Bu ikilinin işbirliği yanında, Denison Ross, David Hogart, Valentin Chirol, Aubrey Herbert, T. George Lloyd gibi daha pek çok ajanın desteğiyle, Ortadoğu ve Arap topraklarında Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyeti tamamen kırılacaktı.
Kısaca özetlersek, Bell, 1915-1923 yılları arasında bulunduğu Osmanlı İmparatorluğu topraklarından Hicaz, Kahire, Basra ve Bağdat’ta, Lawrence ve diğerleri ile beraber Faysal aşireti ve diğer silahlandırılmış Arapların desteğiyle, Türklerin bu bölgeden tamamen çekilmesini sağlamıştır. 1920-1932 yılları arasında Türklerden İngilizlere geçen Suriye-Irak-Mezopotamya bölgesinde de, günümüz Irak devleti kurulma çabalarına ön ayak olmuş ve İngiliz devletinin Ortadoğu’dan Ürdün’e ve hatta Kudüs’e kadar ‘’İngiliz himayesindeki Arap devletleri’’ emellerine ulaşmasını sağlamıştır.
Gertrude Bell’in macerayla dolu hayatı yazmakla bitmez elbet ama sadece son yılları da şöyle geçmiştir.
1917 yılında Bağdat’a yerleşen Bell, burada el Arap adlı bir gazetenin kurulmasına önayak olmuş, editörlük görevinde yer almış, birkaç sene yazılar yazmıştır. Aynı yıl İngiliz devletinden Şövalyelik nişanı da alan Bell, 1919 yılında da şekillendirdiği Ortadoğu halklarının adına, bilgi ve tecrübesine başvurulmak için Paris Barış Konferansı’na katılmıştır. Ardından 1921 yılında Kahire Konferansı’na da Irak Kralını belirlemek için katılacaktır. Ve Emir Faysal’a İngiliz himayesinde takılan tacın ilk baş danışmanı, ödüllendirilen Gertrude Bell olacaktır. 1926 yılında Bağdat’taki evinde, yaşlılıktan ve yalnızlıktan muzdarip olduğu nükseden bunalımlarına karşı, doğduğu Temmuz ayında, doğum gününden 2 gece geçe aldığı aşırı doz uyku ilacına bağlı olarak, yatağında Osmanlı ve Türklere yaptıklarından dolayı gamsız, Iraklılara yaptıklarından dolayı ‘’el-Hatun’’ nâmıyla ölmüştür. Bağdat’ta İngiliz mezarlığına ‘’Yalnız’’ olarak ama büyük bir törenle, Kral yaptığı Faysal’ın gözleri önünde gömülmüştür. Sanırım, artık bize karşı uslu duruyor!
Modern Bir Yalnızlık Denemesi / Yusuf’un Üç Gömleği
02 Eylül 2025 Salı 00:05GÖNLÜME SORSAN!
01 Eylül 2025 Pazartesi 10:18DUA
31 Ağustos 2025 Pazar 14:14BEN BANA!
30 Ağustos 2025 Cumartesi 19:55Joseph Von Hammer’in Osmanlı Tarihi (18 Cilt) adlı Eseri ve Aksaray Hammer, Osmanlı Tarihi, 1.Cilt’inde Aksaray
29 Ağustos 2025 Cuma 22:27Mahmut Makal’in İlham verdiği ‘’Bulut’’ Şiiri Ve Kısacık Bir Karac’oğlan
28 Ağustos 2025 Perşembe 20:40DÜNYA SİNEMALARINDA HASANDAĞI VE AKSARAY’IN ‘’FASON’'UNU İCAT EDEN SIFIRIN ALTINDA 100 DERECE (2013) FİLMİ
28 Ağustos 2025 Perşembe 02:22AF YOK! & BANA KALSA HAVA HOŞ!
27 Ağustos 2025 Çarşamba 18:03NAZİF TUNÇ- HZ. ÖMER’İN DOĞUŞU (2012) FİLMİ
27 Ağustos 2025 Çarşamba 10:00NAZİF TUNÇ- SONSUZ MERHAMET (2008) FİLMİ
26 Ağustos 2025 Salı 10:00




Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.