İlhami İnceöz

İlhami İnceöz

SEYYÂR'E 9

SEYYÂR'E

Çiğ akıllı Halil, düşünmeden soruyor bir de, Seyyâreden öte isim yok muymuş len şuna? ‘’Ne yani, babam oğlu gibi bakardı, ben kızım gibi seviyorum, ne var len bunda? Hacer’den bir kız alana dek böyle olacak bu, saftirik Halil, sağa ne la?’’ Diyemedi, başını eğdi sustu, dinledi Osman, konuşmaya devam eden Halil’den:

‘’Şimdi hatırladım da. Bizim köydeki karabaşların adını değiştirdiydi bir gittiğimizde, yengen de. Neymiş, hep aynı isim mi verilirmiş köpekcağızlara. Onlar da canımış. Hangi sürüye gitsen, hep aynı adlarmış. Neymiş Halil’im, biz Karabaş demiycez gari Halil’im. Sonra, birinin adı oldu Çırpı Kulak (her sesi işitirmiş itoğlusu), birinin adı oldu Hançer Tırnak (aslanpençesi gibi tırnakları varımış hayvanoğluhayvanın). Ben bakıyorum, gördüğüm iki uyuz köpek. Yengen, habire çağırır Çırpı Kulak gel! diye… Köpek de, anlayıp gitmiyor mu yanına… Bizim Sarı, bir kabarıyor sorma?

(Halil’in avradıdır Sarı dediği. Yani Emine! Karıştırma ey okur, Selim’in avradı da Emine’dir ve bir tutam benzemezler birbirlerine. Halil’in Emine iyi yüreklidir. Biz, birini Sarı Saç Emine diye çağırırız, birini Kızıl Saç Emine… Kızılı pek yamandır bunların, Selim baş edemez, sen de bil!)

…Ama bir gör Osman! Bir kabarıyor Sarı Eminem, it onu anlayınca, deme gitsin! Öbürü de, bunları izleyip küsmüyor mu, naz etmiyor mu, vay arkadaş! Emine, bir ona dil döküyor, gönül komasın diye, dönüp bir de ona... Bakmışsın, iki it de birbirine havlıyor sersem sersem, bizimki nerdeyse hüngür hüngür ağlayacak. Beni anlıyor bunlar diye. Ben de, onları, Aşırların Hac’elisinin ettiği…

(Hacı Veli, taze öğretmendi, buralıdır, büyük şehirlerden ne öğrendiyse denedi çocuklarda, top oynattı, şarkı söyletti, okulda tiyatro yapmaya bir sürü çocuk topladı, öğretip oynattı da en son icadı olarak, onu diyor. Okulun sonuna doğruydu, bahçede bir oynadılar ki değme gitsin, Cibağlı karakolu diye bir şeydi tiyatro, bir komseri vardı ki, bizim buralı sanırsın, öyle yazıldı akıllara kaç mevsim, sonrası bir daha öyle oyun moyun yaptırmadı, pos bıyık müdür Cavit, ders kaybediyorlarmış çocuklar. Öyle ya! Ders daha lazım çocuklara, halkın maskarası olmalarından iyidir, hem onları güldürüp eğlendirsinler diye mi yolluyor binbir zahmetle okula, anası, babası?)

‘’Neyydi la onun adı Osman? Gelmiyor aklıma bir türlü?’’

( Ben söyledim işte Halil, devam et sen, bir haltı da aklında tutuversen olmaz de mi? Parmağın kırılsın emi, şık şık, şık! Vurmakta nedir len?)

-Hah! La tamam işte onun gibi, Cıbalık tiyatrosu gibi, durmuş izliyordum. Sonra dedim ki kendi kendime, köylülüğü ölmemişten, üstü başı İstanbullu’ya dönmemişten, o izlediği filmlerden, Emine’si, Halil’i, romantik olsa n’olur len?

(İstanbul’a gitsem mi, Osman? Git desene bir, kendine. Git de gör ebenin papucunu! desene bir Osman!)

… Karabaşsa karabaş, arabaysa seyyar araba, oğlansa oğlan, kızsa kız, ad koymasan n’olur, koysana sıradan bişi, adını, nolur, küserler mi, yüzüne mi bakmazlar? Allah Allah!

(devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İlhami İnceöz Arşivi